Adıyla, Şanıyla Benim Köyüm Tasdegirmen
  Dini Bilgiler
 

MÂŞİTE HÂTUN VE ÂSİYE VÂLİDEMİZ

 Mâşite Hâtun, Firavun'un kızının hizmetkarıydı.

Birgün Firavun'un kızının saçlarını taramak için tarağı alırken "Bismillah" dedi. Kız da bunu duydu ve hemen koşup babasına haber verdi.

Firavun derhal Mâşite Hâtun'u yanına çağırtıp hesap sordu. O da Firavun'a içindeki iman heyecanıyla cesûr bir şekilde:

- Sen de bizim gibi bir fânîsin! Nasıl olur da ilah olabilirsin?!. dedi.

Firavun çok öfkelendi:- Demek sen de Mûsâ'ya iman ettin; O'na tâbi oldun, öyle mi?!. dedi.

Ardından yavaş yavaş Mâşite Hâtun'a işkence etmeye başladı. Fakat Mâşite Hâtun, her şeye rağmen tevhîd akîdesinden dönmüyordu.

Bunun üzerine beş yaşındaki kızını O'nun önüne getirdiler:

- Eğer Firavun'un tanrılığını kabul etmezsen, kızının gırtlağını keseceğiz!… diye tehdîd ettiler.

Mâşite Hâtun, yine imanından dönmedi. Nihayet kızını gözünün önünde katlettiler ve kanlarını da Mâşite Hâtun'un yüzüne sürdüler. O hâlâ büyük bir aşk ve vecd içinde:

- Allah birdir! Allah birdir! Mûsâ O'nun Rasûlü'dür! diyordu.

Firavun ve adamları, iyice sinirlendiler. Bu sefer O'nun üç aylık çocuğunu getirdiler. Annesine doğru uzattılar. Çocuk, süt emmek için annesinin göğsünü aramaya başladı. Hemen geri çektiler ve:

- Eğer yine dâvândan vazgeçmezsen, bu çocuğu da fırına atacağız! dediler.

Mâşite Hâtun, bu acıya da sabrederek imanından vazgeçmedi. Sonunda üç aylık yavrucuğunu da fırına attılar. Rivâyete göre çocuk ateşlerin arasında dile gelerek şöyle dedi:

- Anneciğim, sakın imanından vazgeçme; sabret! Cennet ile senin aranda bir adım mesâfe kaldığını görüyorum!…

Bu sözü duyanların çoğu Hazreti Mûsâ'ya iman ettiler.

Nihayet Mâşite Hâtun da şehid edildi. O da cennete yavrularının yanına gitti.

 

Âsiye Vâlidemizin Şehîd Edilmesi

Mâşite'ye yaptığı zulümden sonra Âsiye vâlidemiz, Firavun'a kızdı, öfkelendi ve hattâ tavır koyarak hakâret etti. Bunun üzerine Firavun, Âsiye vâlidemizin de Mûsâ'ya iman ettiğini anladı. Âsiye vâlidemiz de, bu hakîkati artık saklamadı ve ikrâr etti:

- Evet, ben de Mûsâ'nın Rabbine iman ettim! dedi.

Firavun, Âsiye'yi dört direğe bağlattı. Sırtüstü yatırdı. Üzerine bir değirmen taşı koydurdu. Çeşitli zulüm ve işkence ile zulmetti.

Bir defasında  Mûsâ aleyhissalam işkence yapılan yerden geçerken Âsiye Vâlidemize çok ağır işkenceler yapıldığını gördü. Âsiye Vâlidemiz, ısdırabını ifade etmek için Hazreti Mûsâ'ya işaret etti. O da duâ etti. Bundan sonra Âsiye Vâlidemiz, acı ve ızdırap duymaz oldu.

Diğer bir rivayete göre Âsiye Vâlidemiz, kızgın bir çöle bırakılmıştı. Melekler kendisine gölgelik yapıyorlardı. Nihâyet Âsiye Vâlidemiz bu şekilde şehîd oldu. Kur'an-ı Kerim'de kendisinden övgüyle bahsedilir:

"Allah, inananlara Firavun'un karısını (Âsiye'yi) misâl gösterdi. O: - Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap! Beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar! demişti. (Tahrîm sûresi, 11. ayet)

Âsiye Vâlidemiz, bu duâyı kendisine işkence edilirken yapmıştı. O esnada kendisine:

- Başını kaldır! diye ilham olundu.

O da başını kaldırıp göğe baktığında, gözünden perdeler kaldırılmış ve O'na cennette kendisi için yapılmakta olan beyaz incili köşkü gösterilmişti. Artık O, tebessümlerle köşkünü seyrediyor, hiçbir acı duymuyordu. Şehadet şerbetini de içmiş bulunuyordu.

İslâm'ın müdafaası için Haçlı ordularına karşı îman dolu göğsünü aziz bir fedakarlıkla siper eden büyük kumandan Salahaddin-i Eyyübî, hayatının son dakikalarını yaşadığı ölüm döşeğinde şöyle bir ricada bulunmuştu:

— Bana uzunca bir değnek getirin...

Başucunda bekleyenler bu isteğin manasını anlayamadı iseler de, isteğini yerine getirip uzunca bir değnek getirdiler.

Bir zamanların birleşik Haçlı ordularına kahramanca karşı koyan Salahaddin-i Eyyübî yün yorganın altından güçlükle çıkarabildiği eliyle köşedeki dolaba işaret etti:

— Şurada benim kefenim saklı durmaktadır. Onu çıkarın ve bu değneğin ucuna takın. Merak ve heyecanla bu isteği de yerine getirdiler, kefeni değneğin ucuna taktılar. Ayakucunda sopanın başında beyaz bir kefen dalgalandığını gören büyük kahraman, bu defa şu vasiyeti yaptı:

— Şimdi bu sopayı alıp Şam'ın bütün sokaklarını gezdirin ve her geçtiğiniz yerde şöy­le sesleniniz:

"Ey ahali, hükümdarımız Salahaddin-i Eyyübî'yi bilirsiniz ya. İşte o, sahip olduğu bunca servet ve hazinelerin hepsini burada bırakıp gidiyor. Şu sopanın ucundaki iki arşınlık kefenden başka bir şey götüremiyor."

O gün vefat eden büyük kumandanın arkasından halk hatimler okudu, dualar etti. Bunca servet ve ihtişamının hiçbirini ahirete götüremiyeceğini iki metre bezle pek veciz bir şekilde ilan eden aziz hükümdarları için gözyaşları                                                             



PEYGAMBER EFENDİMİZİN İLK CUMA HUTBESİ

"Ey insanlar!

Sağlığınızda ahiret azığı hazırlayınız ve onu kendinizden önce gönderiniz!

Elbette bilirsiniz ki, ölecek ve dünyada her şeyinizi geride bırakacaksınız!

Sonra Allah Teâlâ tercüman ve perde bulunmaksızın sizden herbirinize:

Sana benim Peygamberim gelip, buyruklarımı tebliğ etmedi mi?

Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum.

Sen, bu nimetlerden, kendine ahiret payı ayırdın mı? diyecek.

İnsan da sağına soluna bakacak, hiçbir şey görmeyecek.

Sonra, önüne bakacak, orada da cehennemden başkasını görmeyecek!

Öyle ise, yarım hurma ile de olsa, cehennemden kendisini korumaya gücü yeten hemen o hayrı işlesin.

Onu bulamayan da güzel bir sözle kendisini ateşten korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe, on mislinden yediyüz misline kadar sevap verilir. Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!"

"Allah'a hamd olsun.

Allah'a hamd ederim ve Ondan yardım dilerim.

Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez.

Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur.

O, birdir, O'nun ortağı yoktur.

Sözlerin en güzeli, yüce Allah'ın kitabıdır. Allah kimin kalbini Kuran'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmla şereflendirirse o da Kur'an'ı. insanların sözlerinden üstün tutarsa, işte o kimse kurtulmuştur.

Doğrusu, Allah'ın Kitabı sözlerin en güzeli ve beliğidir.

Allah'ın sevdiğini seviniz!

Allah'ı bütün kalbinizle seviniz!

Allah'ın kelamından ve zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından kalbinize kasvet ve darlık gelmesin. Çünkü, Kur'an, Allah'ın yarattığı her şeyin üstününü ayırıp seçer. Amellerin hayırlısını. Kulların seçkinlerini (peygamberleri), kıssaların iyisini anlatır. Helal ve haram olan her şeyi açıklar.

Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayınız! Ondan gereği gibi sakınınız!

Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz!

Allah'ın ihsan ettiği rahmetle birbirinizi seviniz!

Muhakkak biliniz ki. Allah ahdinin bozulmasına gazab eder, Selam olsun sizlere..."


VATAN SEVGİSİ

 

 

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır

Toprak eğer uğruna ölen varsa vatandır

 

                               Haberleri her dinleyişimizde şehit haberleri ile karşılaşıyoruz.Yine gözü yaşlı analar,babalar,eşler,çocuklar.Ciğerimiz yanıyor.Geçmişten gelen tarihi süreç içerisinde yzübinlerce şehit vermişiz.Halende vermeye devam ediyoruz.Atalarımızdan bize emanet edilen kanla sulanmış bu bereketli toprakları,düşman çizmesine çiğnetmeyeceğiz Allah'ın izni ile.Türkiye toprakları bölünmez bir bütündür.Dünyanın en stratejik konumunda,yer altı ve yerüstü kaynaklarıyla bir çok ülkenin iştahını kabartmaktadır.Çocuklarımıza,gençlerimize vatan sevgisi ve ahlaki değerleri en güzel şekilde öğretmeliyiz.Bugün ülkemizde ahlaki çöküş yaşanmaktadır.Maalesef suç oranları artmaktadır.Televizyon ve gazeteler buna çanak tutmaktadır.Halbuysa her uyuşturucu ile,her kötü alışkanlıklarla tanışan yavrularımız vatan sevgisi ve buna bağlı değerlerden uzaklaşmaktadır.İç ve dış hainler tarafından güzelim Türkiye'miz bölünmeye çalışılmaktadır.Allah bize vatanımızı gerçek manada sevmeyi nasip etsin.Bu konuda son derece uyanık olmamız gerekir.Çünkü su uyur düşman uyumaz.İstiklal marşı şairimiz merhum Mehmet Akif ''Sen çalışırsan bu vatan batmayacaktır''diye ne manidar söz etmiş.

 

                    Bu vesile ile şehadet şerbetini içen askerlerimize Allah'tan rahmet diler,kederli ailelerine sabrı cemil niyaz ederiz.



Tren'de Yolculuk
 
   Trende yanyana oturduğumuz adam, karşımızdaki delikanlıya nutuk çekiyor ve:
- Sigara efkar dağıtır, diyordu. Yak bi tane.
Çocuk adamın kendisine uzattığı sigarayı kibarca reddederek:
- Sağ olun, diye cevap verdi. Kullanmıyorum.
- Amma yaptın ha, dedi adam. Yoksa annen mi kızar?
   Bu laflar çevremizdeki yolcuların gülüşmelerine yol açmış, benimse fena halde canımı sıkmıştı. Uyumak niyetiyle kapattığım gözlerimi aralayarak delikanlıya baktım. 20-22 yaşlarında olmalıydı. Son derece temiz bir ifadeye sahip olan yüzü, adamın söylediklerinden dolayı hafifiçe kızarmıştı.
   Adam:
- Her halde sen aslan sütü de kullanmazsın, diye devam etti. Kullanmazsın değil mi?
   Delikanlı, onun içkiden bahsettiğini anlamıştı. Bu sefer susmayıp:
- Bira dahil bütün içkiler haramdır, dedi. Elbette kullanmıyorum.
   Konuşmaları, benim olduğu kadar ayakta seyahat eden yolcuların da dikkatini çekmiş olmalıydı. Herkes kulak kesilmiş, onları dinliyordu.
   Adam, alaycı bir ifadeyle:
- Amma tutucu bir insansın be kardeşim, dedi. O haram, bu haram...
   Çocuk yine susmayı tercih etti. Ancak sıkıldığı her halinden belli oluyordu. Adam ise, aklı sıra onu köşeye sıkıştırmış ve perişan etmişti. Sigarasının dumanını, çocuğa doğru bir kahraman edasıyla üflerken:
- Cehennem korkusundan dünyanın bütün zevklerinden mahrum kalıyorsunuz, dedi. İş mi sizin yaptığınız?
   Dayandığım yerden doğrularak adama baktım. Bu sefer bana dönerek,
- Ne dersin dostum, dedi. Haklı değil miyim? Hepimiz az çok yanmayacakmıyız? Üstelik hep beraber olduktan sonra, ne var korkacak?
   Sinirlerim iyice tepeme çıkmıştı. Yine de sakin bir ifadeyle:
- Gerçekten cesur bir insanmışsınız, dedim. Sahi, yanmaktan korkmuyor musunuz?
- Pek korktuğumu söyleyemem, diye cevap verdi. Elle gelen, düğün bayram değil mi?
   Böyle diyerek koltuğuna biraz daha gömüldü ve cam kenarındaki sigarasına doğru uzandı. Paketin yanında duran çakmağı ondan önce ateşledim ve:
- Buyrun, dedim. Yakın.
   Paketten büyük bir pozla çıkarttığı sigarasını çakmaktan adeta fışkıran aleve doğru uzatırken,
- Hayır, dedim, sigaranızı değil, parmağınızı uzatın.
- Anlayamadım, dedi. Neden parmağımı uzatacak mışım?
- Cehennemde yanmaktan korkmadığınızı, bundan daha iyi nasıl gösterebilirsiniz? Dedim.
   Doğrusu hepimiz merak ettik. Adam ne diyeceğini şaşırmıştı ve bir saat işleyen çenesi, adeta tutulmuştu. Yerinde bir müddet kıvrandıktan sonra,
- İneceğim istasyona geldim, diyerek ayağa kalktı ve kalabalığı yararak gözden kayboldu.
   Çakmağın bende kaldığını, adam gittikten sonra farkettim. Bunu, karşımdaki delikanlı da görmüş ve gülmeye başlamıştı. Çakmağı ona doğru uzatırken,
- Sigara içmiyorsun ama çakmak sende kalsın, dedim. Artık onu nerde kullanacağını çok iyi biliyorsun.
 
   Cüneyd Suavi

Asla Yalan Söyleme


Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.

Seyyid Abdulkadir'in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş, bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;

-Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat'a gitmek istiyorum...dedi.

Annesi ise;

-Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.

Annesi Abdulkadir için yol hazırlıkları yaptı. En sonunda da oğluna lazım olur diyerek, 40 altını kaybetmemesi için bir kese içinde yeleğinin koltuk altına dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi;

-Sana son olarak nasihatim şudur ki, eğer beni ve Allah'ı memnun etmek istiyorsan asla yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Allah her zaman ve her yerde doğruların yardımcısıdır.

Seyyid Abdulkadir annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat'a giden bir kervana katılarak yola çıktı.

Hemedan yakınlarında dar bir geçide girdiklerinde kervanda bir bağrışma koptu. Eşkıyalar kervana saldırmışlardı. Bir anda bütün sandıklar yere yıkıldı, eşyalar yağma edilmeye başlandı. Haydutlar kervandakilerin neyi var neyi yoksa hepsini alıyorlardı. Eşkıyalardan biri de Abdulkadir'in yanına geldi. Onun fakir haline bakarak şaka olsun diye;

-Söyle bakalım senin neyin var fakir çocuk?

Abdulkadir;

-Yalnız 40 altınım var, diye cevap verdi. Haydut önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. İnanamadı ve tekrar sordu;

-Doğru mu söylüyorsun?

Abdulkadir:

-Evet, doğru söylüyorum, 40 altınım var.

Eşkıya meraklandı. Abdulkadir'i elinden tutup reislerine götürdü.

Durumu reislerine anlattı. Haydutların başı;

-Senin 40 altının varmış, doğru mu bu?

Abdulkadir;

-Evet doğru.

Reis;

-Söyle bakalım. Onu nereye sakladın?

Abdulkadir;

-Hırkamın içinde koltuğumun altında saklı.

Bunun üzerine haydutlar hırkasının içinde, koltuğunun altında saklı bulunan 40 altını bularak reislerine verdiler. Herkes çok şaşırmıştı.

Reis hayretle sordu;

-Peki evladım, sen niçin üzerinde altın olduğunu söyledin? Eğer bize söylemeseydin onları bulamazdık.

Abdulkadir;

-Ben annemden ayrılırken, asla yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Arkadaşınız senin bir şeyin var mı diye sorunca, altınlarım olduğunu söyledim. 40 altın için verdiğim sözden döneceğimi mi zannediyorsunuz?

Bu sözleri duyan haydutların reisi çok şaşırdı ve derin bir düşünceye daldı. Sonra etrafındakilere dönerek;

-Yazıklar olsun bizlere. Bu çocuk kadar olamadık. Bu çocuk annesine verdiği sözünden dönmemek için her şeyini veriyor. Bizler ise Allah'a söz verdiğimiz halde, hiçbir zaman verdiğimiz sözlerde durmadık. O'nun yapma dediklerini yaptık yarın Allah'ın huzuruna çıktığımızda halimiz nice olacak?

Sonra şöyle devam etti:

-Sizler şahit olun. Şuanda bu çocuk benim kötü yoldan dönmeme sebep oldu.Şimdiye kadar yaptığım bütün günahlarım için pişman olup tövbe ediyorum. Bundan sonra iyi bir insan olup, Rabbim'in sevmediği işleri yapmayacağım.

Reislerine çok bağlı olan haydutlar hep bir ağızdan;

-Reisimiz, biz senden ayrılmayız.Sen hangi yolda yürürsen biz de o yolda yürürüz diyerek hepsi birden pişman olup tövbe ettiler.

Kervandaki insanlardan ne aldılarsa hepsini geri verdiler ve bir daha haydutluk yapmayacaklarına söz verdiler.

Seyyid Abdulkadir ise yoluna devam ederek Bağdat'a ulaştı. Orada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Kısa bir zaman içinde çok ünlü bir alim oldu. Binlerce insanın

Kötülüklerden vazgeçip iyi birer insan olmalarına vesile oldu

İMAM-I GAZALİ'DEN HAYATÎ ÖĞÜTLER

 

Asıl adı Ebû Hâmid Muhammed olan İmam-ı Gazali Hazretleri Horasan bölgesinde Tus şehrinin Gazale köyünde 1058 yılında dünyaya geldi. 1111 yılında ise dünyaya veda eyledi. İslâm dünyasında Hüccetü'l-İslâm (İslâmın ispatlayıcısı) olarak tanınan İmam-ı Gazâlî, Selçuklu döneminde yaşamış, İslama yönelen hücumlara, dine yapılan taarruzlara karşı müdafaalarda bulunmuş, dinin anlaşılması için tartışmaya açılmış olan meselelere çözümler getirmiş bir müceddiddir, dinin yenileyicisidir.

İmam-ı Gazalî'nin İslâm eğitim ve ahlâkı üzerinde getirmiş olduğu yenilik, İslâmın özünden uzaklaşma yoluna girmiş olan Müslümanları ahlâkî eğitime tabi tutmuştur. En mühim eseri olan İhyâu Ulûmi'd-Din, başta iman ve ibadet olmak üzere, ahlâk sahasında çok ciddî bir hizmet görmüş, dokuz asırdır tazeliğinden bir şey kaybetmemiştir.

İmâm-ı Gazalî'yi halka tanıtan hacımca küçük, fakat tesiri bakımından büyük olan eseri Eyyühe'l-Veled olarak bilinen ve dilimizde Ey Oğul şeklinde bilinen eseridir.

Gazali, üzerinde çalıştığımız "Ey oğul"un pîri ve üstadıdır. Bu alanda yapılmış olan çalışmanın ilki ve en mükemmelidir. Diğer çalışmalar büyük ölçüde bu kitabın üzerine bina edilmiştir.

Birçok dünya diline çevrilen, UNESCO tarafından da yayınlanan Ey Oğul, batıda ve doğuda okuma rekoru kıran bir eserdir. "Müslümanın yirmi dört saati" demek olan bu kitap, ayrıca bir öğüt ve nasihatler bütünüdür.

Bu çeşit çalışmaların tamamında olduğu gibi, İmam-ı Gazalî'nin bu eserinin baş kısmında iman ve İslâmın esasları ile birlikte, ibadet konulan işlenmektedir. Ancak biz sadece ahlâkî bölümleri ve insan eğitimine yönelik kısımları aldık.

 

Allah'tan kork

Ey oğul!

Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork. Ona kulluk görevini gereği gibi yap. Haram kıldığı şeylerden mümkün olduğu nisbette kaçın. Allah'ın saadete uzanan yolundan ayrılma. Hayatını düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki, yaşayışın sıhhat bulsun, gözlerin aydın olsun.

Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allah'tan gizli ve kapalı değildir.

 

Babana itaat et

Ey oğul!

Senin hayatını renk katmak için güzel belgeler koydum. Onları korur ve dediklerime kulak verir, günlük yaşayışını ona uydurursan hükümdarların gözleri ve gönülleri sana karşı ilgiyle dolup taşacaktır.

O halde şu anda da, bundan sonra da babana itaat et.

 

Boş sözden uzak dur

Ey oğul!

Aklının hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme. Lüzumsuz lâftan, çok gülmekten, şaka ve alaya almaktan, din kardeşinle tartışmaktan sakın.

Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve düşmanlık kapılan açar.

 

Ağırbaşlı ol

Ey oğul!

Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Sonra senden bu sıfatla söz edilir.

Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla bahsedilir.

 

Herkese hoşnut davran

Ey oğul!

Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster.

Başkasına eza ve cefa etmekten kendini alıkoy ve bunu onlardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece iyi bir huy olduğunu düşünerek öyle davran.

 

Ortayolu tut

Ey oğul!

Bütün işlerinde ortayolu tut. Çünkü işlerin en hayırlısı orta yoldur. Az konuş. Karşılaştığın her Müslümana selâm ver.

 

Yürüyüşüne dikkat et

Ey oğul!

Ölçülü adımlarla yürü, ayaklarını yerde sürükleyerek yürüme. Sağa sola baka baka yürüme.

Etrafı rahatsız ederek, başını şunun bunun kapısına doğru döndürme.

 

Toplantılarda şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Uğradığın bir toplantıda yer alanların üzerine dikilip durma.

2. Sokak ve caddeleri meclis gibi kullanma.

3. Dükkânları sohbet yeri olarak seçme.

4. Fikrî tartışmada kendini haklı çıkarmak için inat gösterme.

5. Edep ve terbiyesini yitirmiş patavatsız kimselerle tartışma. Bir hüküm verirken "şahsî görüşümdür" de.

6. Birşeyi veya bir adamı överken aşırıya gitme.

7. Bir mecliste oturmak istediğin zaman bağdaş kurup otur.

8. Sakın parmak çatlatma

9. Sakalınla oynama

10. Yüzüğünle meşgul olma.

11. Oturduğun bir yerde, bulunduğun bir toplulukta dişlerini kürdan ve benzeri şeylerle temizlemeye kalkışma.

12. Burnunla oynama

13. Parmağını burnuna sokma.

14. Yüzüne sinek konarsa yavaşça onu kovmayı ihmal etme.

15. Esnememeye dikkat et.

16. Halkın seni hafife alacağı söz ve davranıştan sakın.

17. Bulunduğun topluluk yol gösterici olsun.

18. Sözlerin çok kıymetli bir nesne gibi paylaşılsın.

19. Güzel sözlere kulak ver.

20. Konuşulan bir sözün tekrar edilmesini isteme. Bu, onu dinlemediğini gösterir.

 

Şu kadından uzak dur

Ey oğul!

Huysuz ve karaktersiz kadından sakın. Çünkü böylesinin dili kocası üzerinde çirkin ve ağırdır. Dünyaya çocuk getirmesi, yüzündeki haya perdesini açmıştır. Artık ne ev halkından utanır, ne de konu komşusundan.

Böyle kadınlar ne dünyaya yararlar, ne de âhirete. Bunlar ülfet ve sohbet edilmeye lâyık değildirler.

Böylelerinin gizli hali olmaz. Aile sırrını sokağa dökerler. İyilik ve hayrı çoktan yere gömmüşlerdir.

Asık suratlı olarak sabahlar, akşam nerede olduğu bilinmez.

Onun sunduğu bir yudum su şerdir, zehirdir. Yemeği öfke, konuşması maskedir. Evi perişan, elbisesi kir ve pastır. Yılan gibi sokar, akrep gibi ısırır.

Kocası evet dese, o hayır der. Böylesi kadınlardan uzak dur.

Kadınların bir kısmı da geri zekâlı ve hantaldır. Ağır canlı ve kıt anlayışlıdır. Kocasını sever, kazancına razı olur; fakat güneş doğup yükseldiği halde hâlâ sesi duyulmaz. Yemekleri bayat, kapları kirli ve paslıdır.

 

Şu kadınla da hayatını kur

Ey oğul

Kadınların bir kısmı da sevimli ve merhametlidir. Bereketli ve feyizlidir. Soylu çocuk doğurur.

Kendisine her zaman güvenilir. Komşuları arasında itibarlıdır.

Aile sırlarım korur, kimsenin yanında açmaz.

Cömerttir, eli açıktır. Bağırıp çağırmaz, alçak sesle konuşur.

Evi ter temizdir. Çocukları çiçek gibi, gönül alıcıdır. Hayrı süreklidir. Kocası da o nisbette yumuşak huyludur.

Namus onun şiarı, terbiye değişmez vasfıdır.

 

Fırsatları kaçırma

Ey oğul!

Fayda sağlayacak fırsatları kaçırma. Muhtaç olduğun şeylere iyice sahip çık. Görülmesini acele ettiğin işlerinde dikkatini başka taraflara dağıtma.

İçinde bulunduğun toplumun âdet ve geleneklerine saygılı ol.

Âhirette seni rüsvay edecek çirkin âdet ve geleneklerden sakın.

Birşeyin neticesini iyice düşünüp hesaba katmadan yapmakta acele etme.

 

Soysuz adamlarla tartışma

Ey oğul!

Soysuz adamlarla tartışma. Sonra onun kötü arzularını kendine çekmiş olursun.

Namus ve şerefini koruyan insanlara herkes izzet ve ikramda bulunur. Böyle kimseler halk tarafından itibar görür. Hakkı bilmek, doğruluktan gelen bir fazilettir.

Kendini zavallı ve fakir göstermeye çalışan kimse hakarete uğrar.

 

Az kelime ile çok şey anlat

Ey oğul!

Bir meseleyi yazarken gereksiz kelime kullanma. Az kelimeyle çok şey anlatmaya çalış.

Sonu gelmeyecek arzular peşinde koşmak, sapıklıktır.

Başkasını kınayan ve hep kusur söyleyen adamın dostu olmaz.

Din süslerin en güzelidir.

Kuru gürültü, boş yere vakit harcamaktır.

Sarhoşluk insanlıktan uzaklaşıp şeytanlaşmaktır.

Yapılan bir akdi bozan kimse sırtına bir kin yüklenmiş olur.

Yumuşak söz büyüklerin ahlâkındandır.

 

Evlenmek istediğin kızı iyi seç

Ey oğul!

İnsanın hanımı huzur ve sükûnet kaynağıdır. Bir kızla evlenmek istediğinde ailesini iyice araştır ve öğren. Çünkü temiz ve asil bir aile tatlı meyveler yetiştirir.

Bilmiş ol ki kadınlar parmaklarımız kadar birbirinden farklıdırlar.

Şirret ve karaktersiz kadından sakın. Onların dış görünüşlerine aldanma, böyleleri kocasına karşı kaba ve hırçındır.

Kocası kendisine saygılı olduğu zaman bunu bir üstünlük sanar. Hiçbir iyiliğe karşı teşekkür etmesini bilmez. Az şeye de hiç kanaat etmez.

 

Dostunu iyi seç

Ey oğul!

İki çeşit dost ve kardeş vardır. Birisi, başına bir bela geldiği zaman seni korur; diğeri de mutluluk ve ikbal günlerinde senin dostundur.

Belâ gelip ikbalden düştüğünde dostluk yüzünü gösteren kardeşi hakiki kardeş ve dost bil ve dostluğunu korumaya çalış.

Saadet günlerindeki dosta pek güvenme. Sıkıntılı günlerinde dostluk bağını uzatmıyorsa, onu düşmanların düşmanı bil.

 

İnsanları iyi tanı

Ey oğul!

Heveslerine ve nefsine uyan aşağılık çukuruna yuvarlanır. Zarif görünümlü insanlar fazla ilgini çekmesin, dış görünüşe pek aldanma. Çünkü insan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle değil.

Benzi sarı, zayıf kimseleri hor görme. Çünkü insan iki küçük et parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili. Öyleyse insanların bu iki değerinden faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir.

 

Fitneden sakın

Ey oğul!

Düşman ülkesinde de olsan fitne ve fesat çıkarmaktan sakın.

Kendinden aşağı kimselere karşı çoluk çocuğunu, şeref ve itibarını yaygı yapma.

Malını kendinden fazla kıymetli ve üstün tutma.

 

Fazla konuşma

Ey oğul!

Fazla konuşma. Sonra bulunduğun toplulukta taşınması güç bir yük olursun.

Seninle beraber oturana karşı alicenap davran. Yanına oturmak isteyene güzel, nazik, hareket et.

Başkasının gözüne dikkatle bakıp durma.

Fazla lügat parçalayıp yaldızlı söz söyleme. Çünkü bu sözlerin dış görünüşü belki güzel sayılabilir, fakat gerçekte güzel değildir.

 

Kendinden fazla söz etme

Ey oğul!

Çocuğunu çok beğendiğini başkalarına anlatma.

Hizmetçinin çok hünerli olduğundan başkalarına söz etme.

Atından ve kılıcından bahsetme.

Gördüğün rüyaları her yerde anlatmaya kalkışma. Çünkü gördüğün rüyadan sevinç duyduğunu belirttiğin zaman beyinsiz ve seviyesiz insanlar bu konuda seni rahatsız etmeye başlarlar.

 

Kişiliğini korumak için şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Saçını sakalını tarayıp öyle sokağa çık.

2. Beyaz kılları koparmaya kalkma.

3. Lüzumundan fazla güzel kokulu şeyler sürünme.

4. Bir ihtiyacını dile getirirken üzerinde ısrarla durma.

5. Birtakım arzularının yerine gelmesi için küçülme.

6. Servetinin tam listesini, mevcut paranın tam rakamım çoluk çocuğuna verme. Çünkü bunlar onu az görecek olurlarsa kendilerini zayıf sanarlar. Çok görecek olurlarsa yaşayışlarında değişiklik yapmak isterler. Onları hırpalamadan belli ölçüde idare etmeye çalış.

 

Tartışmada şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Birisiyle tartışırken vakar ve efendiliğini elden bırakma.

2. Bilgisizliğini ortaya koyma. Bu konuda aceleci olma.

3. Delillerini getirirken çok iyi düşün.

4. Tartıştığın kimseyle aranda hakem olarak yumuşak huyunu gör.

5. Elinle ve parmağınla fazla işarette bulunma.

6. Fazla heyecanlanıp yüzün turp gibi olmasın.

7. Şakakların terlemesin.

8. Karşındaki adam sana ölçüsüz davranır, küstahlıkta bulunursa sen de nezih ve ağırbaşlı davran.

9. Seni kızdıracak olursa, yine ölçülü konuşmaya çalış, kendi şerefini düşün.

 

Hükümdarla görüşmede şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Devrin hükümdarı sana yakınlık gösterirse, onunla mızrak ucunda bulunduğunu hesapla.

2. Hiçbir zaman onu bu yakınlığından cesaret alıp haddini aşma ve kendini güven içinde hissetme.

3. Son derece efendi ve yumuşak davran.

4. İlâhî hükümlerden biri zedelenmedikçe hükümdarın hoşuna gidecek şekilde konuş.

5. Onun sana lütufları seni ölçüsüzlüğe sürüklemesin.

6. Sakın hükümdarla yakını arasına girme. Ancak iyilik ve hayırlı işlerde gir. Çünkü hükümdarla yakınları arasına giren kişinin düşüşü çok ani ve sür'atli olur.

 

Konuşurken şu noktalara dikkat et

Ey oğul!

1. Söz verdiğinde onu mümkün olduğu ölçüde yerine getir.

2. Konuştuğunda ancak doğruyu söyle.

3. Sağırlara seslenir gibi konuşma.

4. Dilsizlere hitap eder gibi sesini kısma.

5. Makbul söz söyle, güzel konuşmaya çalış.

6. Seni dinleyenin olduğu takdirde konuş.

7. İlgi duyulmayan yerde konuşma.

8. Halkın kabul etmeyeceği ve garip karşılayacağı olaylardan söz etme.

9. Bazı sözleri devamlı olarak tekarlayıp durma: "Yani, ondan sonra, evet evet evet, hayır hayır hayır," ve benzeri gibi...

 

Büyüklerin sofrasında dikkatli ol

Ey oğul!

Büyüklerle bir sofraya oturduğun zaman fazla su isteme. Etin kemiği ile fazla meşgul olma. Hiçbir yemeği ayıplama ve sofradaki hiçbir yiyeceği küçümseme. Sonra sofra sahibini üzmüş olursun.

 

Gözü aç ve savurgan olma

Ey oğul!

Kendini iyice sıkıntıya sokmuş bir miskin gibi gözü aç; mal kıymeti bilmeyen, ilerisini görmeyen bir sefih gibi savurgan olma. Sana ait hakları belirle. Dostuna saygılı, düşmanına insaflı ol.

 

Nimetlere şükret

Ey oğul!

Allah'ın verdiği nimete dâima şükret.

Musa Aleyhisselâm, münacatında, "Yâ Rabbi! Âdemoğullarına el, ayak, göz, kulak ve sair birçok nimetler verdin. Âdemoğulları bu nimetlerin şükrünü nasıl îfa edebilir?" diye sordu.

Cenab-ı Hak ona şöyle buyurdu:

"Yâ Musa! Verdiğim nimeti Benden bilip, kendi işinden ve çalışmasından bilmeyen kulum, ona verdiğim nimetin şükrünü eda etmiş olur. Verdiğim nimetleri kendinden ve çalışmalarından bilip, Benden bilmeyen kulum da nimetin şükrünü eda etmemiş olur. Kula lâyık olan gece ve gündüz Bana teşbih ve hamd etmektir."

 

Fakirlere ihsan et

Ey oğul!

Cenab-ı Hakkın ihsan buyurduğu nimetten fakirleri ve muhtaçları hissedar etmek şükürdür. Eğer kapına bir fakir gelirse, onun kalbini hoş et, öyle gönder.

 

Sadakayı gizli ver

Ey oğul!

Sadaka verirken gizli vermek, kendine bir musibet geldiğinde bağırıp çağırmayarak, yaygara yapmayarak gizlemek gerekir.

Bir günah işlediğinde ceza gelmeden hemen tevbe et. Sadaka vermek sıddıklar nişanıdır. Onlar sıddıklar zümresindendir.

 

Tamahkâr olma

Ey oğul!

Tamahkâr olma. Kalbin katı ve kara olur. Çok mal arttırmak için hasislik etme.

 

Salih insanların sohbetinde bulun

Ey oğul!

Âlimlerin ve sâlih insanların sohbet ve meclisinde bulunmayı elden bırakma. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Bir kimse ulema ve sâlihlerin meclis ve sohbetine giderse. Cenab-ı Hak o kimsenin herbir adımına karşılık kabul olunmuş bir hac sevabı ihsan eder."

Âlim ve sâlih zatlar Allah'ın dostlarıdır. Onları ziyaret edenin sevabı Allah'ın evini ziyaret edenin sevabı gibidir.

 

Dargınları barıştır

Ey oğul!

Dargın ve küsülü olanları barıştır ki, sen de yarın Kıyamet gününde mesrur ve şad olasın.

Musa Aleyhisselâm münacatında, "Yâ Rabbi! Küsülü iki kişiyi barıştırana ne ecir verirsin? Senin rızanı kazanmak için halka zulmetmeyenlere nasıl bir mükâfat verirsin?" diye sordu.

Hak Teâlâ şöyle buyurdu:

"Ben de yarın Kıyamet gününde ona selâmet verip korktuğundan emin ederim."

 

Merhametli ol

Ey oğul!

Cenab-ı Hak şefkati ve merhameti sebebiyle Musa Aleyhisselâma peygamberlik verdi. Ey oğul! Sen de şefkat ve merhameti elden bırakma ki merteben yüce olsun.

Yeryüzünde olan mahlukata merhamet eyle. Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:

"Yâ Ebâ Hüreyre! Yeryüzünde olan mahlukata merhar met eylersen, Allah da sana merhamet eder."



Yazıların Elimize Ulaşmasında emeği geçen Kenan KIZILTEPE'ye teşekkür ederim.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol